Halkın Partisi (HP), karma evlilik meselesine ilişkin uygulamalarda Kıbrıslı Türkler ve çocuklarının açık şekilde ayrımcılığa uğradığını kaydetti. Halkın Partisi’nden yapılan açıklamada, Rum Yönetimi'nin yıllardır sürdürdüğü ayrımcı politikalarının göz ardı edilmemesi, her platformda ifşa edilmesi ve bu hukuksuzluklara karşı kararlılıkla mücadele edilmesi gerektiği belirtildi. Açıklamada, bugün Güney Kıbrıs’ta bir gazeteye verilen karma evliliklere ilişkin röportaja tepki gösterilerek, şunlar ifade edildi: “Kıbrıs Türk medyasına da yansıyan karma evliliklerle ilgili açıklamayı hayret ve üzüntüyle okuduk. Söz konusu açıklamada, Kıbrıs’taki kimlik meselesinin yalnızca Kıbrıslı Türkleri değil, Kıbrıslı Rumları da kapsadığı ileri sürülerek gerçekçi olmayacak öneriler sunulmuş. Doğuştan gelen hakların verilmesinin, zaten uzun süredir uygulanmayan anayasal nüfus düzeni ilkesine aykırı olacağı iddia edilmiştir. Ayrıca, Güney’deki bir milletvekilinin mecliste savunduğu gibi, Türkiye’de doğum yapan Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının çocuklarının vatandaşlık almaması gerektiği dile getirilmiş ve bu düzenlemenin değiştirilmesi savunulmuştur.” Halkın Partisi’nden yapılan açıklamada, "Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na" göre ülkenin iki resmi dili Türkçe ve Yunanca olduğu ve bugün “karma evlilik” denilen sorunun Kıbrıslı Türklerin sorunu olduğuna dikkat çekilerek, hakkı olan vatandaşlık için Kıbrıslı Türklere yönelik “B2 seviyesinde Rumca ve Türkçe öğrenilsin” talebinin açık bir ayrımcılık ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu kaydedildi. Bugünkü tablonun çok açık bir şekilde bir hukuksuzluğu gösterdiği ifade edilen açıklamada, Anayasa’da güvence altına alınmış Kıbrıslı Türklerin haklarının ihlal edildiği, yürürlükteki yasaların ise etik temelde ayrımcılığa dayalı bir uygulamaya dönüştüğü belirtildi. Bu gerçekler ortadayken, Kuzey Kıbrıs’ta anayasal hakları için mücadele eden insanları haksız göstermenin Rum Yönetiminin yaptığı ayrımcılığı meşrulaştırmak ve buna kılıf aramak olduğu ifade edilen açıklamaya şöyle devam edildi: “2007 yılında getirilen vatandaşlık kriterlerine göre, ebeveynlerinden biri Türkiye kökenliyse, kişi vatandaşlık başvurusu yapma hakkından dahi mahrum bırakılmaktadır. Bu durum, bireyin yalnızca ailesinin kökeni ve yaşadığı yer temel alınarak cezalandırılması anlamına gelmektedir. Bu durum uluslararası insan hakları hukukuna da açıkça aykırıdır. Hal böyleyken, bu adaletsizliğe karşı çıkan kişileri yazısında hedef göstermek de büyük bir hatadır.” Açıklamada, yaşadığı ve vatandaşı olduğu ülkeye yönelik “işgal toprağı” ifadesini kullanan söylemi de kınadıklarını kaydedilerek, “Yapılan açıklamayı üzülerek okuduğumuzu ve bu yaklaşımı insani açıdan da, hukuki açıdan da, siyasal açıdan da kabul etmediğimizi belirtmek isteriz.” denildi.